İslam’da ulema arasında bir meratip olsa da yine de kilisedeki gibi veya ‘clergy’ olarak da anılan ruhban sınıf arasındaki gibi hiyerarşik bir zincir yoktur.  Şia ise bir istisnadır.  Büveyhoğulları (934-1055) döneminden beri Şii ulema kademeli bir biçimde hiyerarşik kalıplara bürünmüştür. Velayet-i fakih doktriniyle birlikte bu teorik olarak tam sistematik hale getirilmiştir. Merci-i taklid denilen halka yön veren bir ulema silsilesi vardır.  Bu hiyerarşi zinciri ayetullah veya ayatelluh uzma gibi yüksek sınıflara ulaşmıştır. Şiiliğin dışında İslam aleminde ve tarihinde bu tür hiyerarşik bir yapılanma  türü görülmemiştir ve yoktur.  Sahabelerden Abdullah İbni Abbas,  ‘habri’l ümme’ lakabı veya sıfatıyla anılmıştır. Tefsir alanda ümmetin yekta alimlerinden birisidir ve tefsir anlayışı  ekol olmuştur. Tabiinden birçok müfessirin yetişmesine vesile olmuştur.  Bununla birlikte bu sıfatlar sistematik ve hiyerarşik değildir. Sözgelimi ulema arasında İmam-ı Gazali’nin sıfatı ‘huccetü’l İslam’dır. Bununla birlikte bu sıfat her devirde farklı alimler için kullanılmamıştır. Genellikle Gazali’ye has olarak kalmıştır. Şiiler bunu ayetullah sınıfının alt mertebesinde bir ilmiye mertebesi olarak kullanıyorlar.  Onlara göre bu sıfat hem sistematik hem de hiyerarşiktir.  İbni Teymiye için genellikle sevenleri ‘şeyhü’l İslam’ tabir ve sıfatını yeğlemişlerdir.  Vahhabiler tarafından müceddit sanıyla anılan Muhammed Bin Abdulvahhab aynı zamanda şeyhülislam sıfatıyla da yadedilmiştir. Hakkındaki bu sıfatlar sadece o mahfillerde veya çevrelerde geçerlidir. Bu sıfatlandırma herkese açık ve şamil olmayıp bilakis sevenleriyle sınırlı kalmıştır.   

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN....